İnsan ömrünün
kısıtlı olduğunu herkes biliyor. Çok ya da az yaşamak önemli değil bence. Tabii
bu yaşamaktan ne anladığınıza bağlıdır. Ben yaşamayı yıl olarak düşünenlerden
değilim. Yıldan kastım 12 yaş çocuksun 24 gençsin 34 yaşlısın. Bu değil yani.
Ne kadar çok yıl yaşarsak o kadar tecrübeli oluruz gibi saçma sapan sözleri de
yalanlıyorum. Yaşı az olan ancak çok bilgili ve tecrübeli insanlarda var
yeryüzünde. Bu tecrübe ve bilgili –kültürde denilebilir- olma olayı empati ve
okumak ile ilgili bir şeydir. Burada size anlatmak istediğim; her şey kaç
yaşında olduğunuzla ilgili değildir. Aslında her şey şuan ki anı nasıl
yaşadığınızla ilgilidir. Değersiz ve boş geçen vakitlerimiz bile hayatımızı
değiştiriyor. Biraz düşünmek yeter aslında. Düşünmeye üşeniyorsanız ben sizin
yerinize de düşünürüm. Hemen düşündüğümü de söyleyeyim. Şu düşünmek olayı var
ya aslında o geçen saniyeleri bir düşünmek ya da yaşadığımız saniyelerden ne
çıkartmak gerektiğini düşünmektir. İşte yaşamak budur bence. Her saniyemizi
olmasa bile şöyle gece yatağımıza geçtiğimizde bir düşünsek bugün
yaptıklarımızı ve o yaptıklarımızdan ne çıkartmamız gerektiğini. İşte sorun
burada düşünmüyoruz yani. Bana sorarsan yaşadıklarımızdan ne çıkartmamız
gerektiğini. Orasını da sen düşün. Benden bu kadar. Hoşça kal, Yasemin.
29 Aralık 2011 Perşembe
28 Aralık 2011 Çarşamba
Okunacak birşeyler...

Seni değil onu seviyorum.
Aslında seni sevmiyorum
Beni kısada olsa mutlu ediyorsun ya onu seviyorum.
Seni sevmiyorum
Seni sen yapan iyi kötü herşeyi seviyorum
Ama seni sevmiyorum bu bilmelisin
Ben bulunduğun ortama kendi rengini katmanı seviyorum
Seni değil.
Bana dokunduğunda hissetiğim şeyi seviyorum
Oşapşal duruşunu anlamamanı seviyorum
Ben seni sen yapan ama senin kabul etmediğin şeyleri seviyorum
Büyüyen adamı değil hala o çocuğu seviyorum
Onu özlüyorum
Seni sevmediğimi düşün çünkü seni sevmiyorum
O çocuğu yüzünde görduğüm için yanındayım hala
O çocuğu öpüyorum
O çocuğun elini tutuyorum
Asla büyüme sevgilim
Yoksa ne sen ne ben nede o çocuk kalır
Bende çocuk aşkımın yanında çocuğum aslında
ama bunu sen anlama
Yoksa aşık olurum o adama
Esir olurum sana
Yine üzülürüm
Ne olursun hep büyümüş gözüyle bak bana
Anlama beni sev sadece
Bende o çocuğu seviyim
sürsün böylece. . .
Yasemin akdeniz.
Beni kısada olsa mutlu ediyorsun ya onu seviyorum.
Seni sevmiyorum
Seni sen yapan iyi kötü herşeyi seviyorum
Ama seni sevmiyorum bu bilmelisin
Ben bulunduğun ortama kendi rengini katmanı seviyorum
Seni değil.
Bana dokunduğunda hissetiğim şeyi seviyorum
Oşapşal duruşunu anlamamanı seviyorum
Ben seni sen yapan ama senin kabul etmediğin şeyleri seviyorum
Büyüyen adamı değil hala o çocuğu seviyorum
Onu özlüyorum
Seni sevmediğimi düşün çünkü seni sevmiyorum
O çocuğu yüzünde görduğüm için yanındayım hala
O çocuğu öpüyorum
O çocuğun elini tutuyorum
Asla büyüme sevgilim
Yoksa ne sen ne ben nede o çocuk kalır
Bende çocuk aşkımın yanında çocuğum aslında
ama bunu sen anlama
Yoksa aşık olurum o adama
Esir olurum sana
Yine üzülürüm
Ne olursun hep büyümüş gözüyle bak bana
Anlama beni sev sadece
Bende o çocuğu seviyim
sürsün böylece. . .
Yasemin akdeniz.
Yaşlı Kadın.
Elini tutmayalı
Seni öpmeyeli
Çok yıllar oldu yaşlı kadın
Bu dünyadan gittin gideli
Bende birşeyler eksik
Eksik olan sensin yaşlı kadın
Özledim seni yaşlı kadın
Buruşuk tenini , o gülüşünü
Herşeyini özledim
Yakında yanına geleceğimi hissediyorum
Çok yoruldum artık
Sensiz hiç çekilmiyor bu hayat
O zamansız kahkahalarının yerini sessizlik aldı şimdi
Yaşlı kadın
Yanına geleceğim yakında
Sana sarılmaya geleceğim
Sende özlemişsindir beni umarım
Yoksa cennet bile bana cehennem olur
Ama özlemişsindir beni biliyorum
Yavaş yavaş ruhumun bedenimi terk ettiğini hissediyorum
Bekle bende yanına geliyorum
27 Aralık 2011 Salı
Kanatları kırık ve Kalbi yaralı.
Arkanda bıraktığın o kimsesizin tek varlığıydın sen
Ne yaptı da unutmak istiyorsun onu şimdi
Bu kadar değersizmiydi senin için
Unutmak isteyecek kadar
Bırakıp gidecek kadar
Gözleri yaşlı şimdi
Kanatları kırık ve kalbi yaralı
Uçamazda şimdi
Gidemez sensiz olan diyarlara
Ne yaptın sen böyle ona
Sadece unutmak isteyişin ve bırakıp gidişin
Yasa boğdu onu
Kurtulamaz artık sende biliyorsun bunu
Dönmende fayda etmeyecek artık
Dönsen bile iyileşmez yaralar açtın onun kalbinde
O eskisi gibi olamaz artık
Yeniden yereşecek sevgin
Ama iyileştiremezsin onu artık
Çünkü onun Kanatlarını kırdın ve kalbini yaraladın
Elinde olmayanıda aldın
Ne yapacak şimdi
Sen yaşarken o ölücek hergün
Sensiz birgün daha cehenneme çeviricek onu
Seninle birgün ise daha kötü.
Biraz Farkında Olmalısınız.
Biraz farkında olmalısın
ağlayan bebeklerin, muhtaç çocukların. Biraz farkında olmalısın mutluluğunun ve
bu mutluluğu paylaşmalısın muhtaçlar ile. Biraz farkında olmanı istiyorum
senden. Tek istedikleri biraz sevgi ve bir yuva. Çünkü anneleri bırakmış onları
bir başına.
Onlar yokluk içinde yaşıyorlar ve bu yokluktan bir
şeyleri var etmeye çalışıyorlar. Kimisi kötü yolda kimisi ise aç susuz
sokaklarda ağlamakta. Fark et onları. Sokak çocuklarını fark et. Sadece
sözlerinde kalmasın acıma duygusu. Gerçekleştir sözlerini. Onlar hissedemiyor
sevgini. Tek hissettikleri dışarının soğuğu. Ben bu sözleri yazarken kar
yağıyor sokaklara. Sokağın çocuklarından ölenler olacak bu gece. Soğuktan
donarak ölenler olacak. Cansız bedenlerini loş bir sokakta bulacaklar. Siyah
bir poşete sarıp isimsiz mezar taşlarının altına gömecekler. Son hep aynı
insanlar bunu değiştirmeye çalışmadıkça. Son hep aynı insanlar onları fark
etmedikçe…
Bazı ergenler bazılarına kıyasla…
Bazı ergenler
bazılarına kıyasla gerçekten daha olgun düşünüyorlar. Olgun düşünen ergenler
çok az sayıda. Kendilerine ergen diyen ancak hala çocuk olan ve uzun bir süre
daha çocuk olmaya devam edecek ergenler de var. İşte onlar olgun düşünen
ergenlerden daha fazla sayıdalar.
Düşüncelerimiz
kaç yıl yaşadıysak o kadar tecrübeli değillerdir. Az ya da çok fark etmeksizin
yaşadığımız yıllardan veya anlardan ne çıkardığımızdır. Düşüncelerimizi böyle
şekillendiririz. Eğer bir şeyleri yaşlanmaya bırakıyorsak yanlış yapıyoruz
demektir. Bunun ergenlik ile ilgisi;
ergenlikte duygularımızı çok yoğun yaşarız. Bu da anı daha yoğun yaşamamıza
neden olur. Ergenlik kimisine göre hayatının en güzel ve en canlı yıllarıdır
kimisine göre ise acı dolu hatıralardır. Bana göre ise hayatımın en üretken
dönemiydi. Aslında hala ergenlik dönemindeyim ama kendimi ergen gibi
hissetmiyorum. Yetişkin gibi de hissetmiyorum. Ergen ile yetişkin
arasındayım. Bazı arkadaşlarımda benim
gibi düşünüyorlar.
Olgun olduklarını
düşünen ancak hala çocuk gibi davranan bireylerden de bahsedelim biraz.
Çocukların yetişkinlerden daha acımasız ve daha bencil olduğunu düşünüyorum. Böyle
düşünmemin sebebi ergen çocukların davranışlarıdır. Onların hayatı yalan ve
acımasızlıktan ibaret. Bu kadar sitem ediyorum. Çünkü geleceğin yetişkinleri kötülükten
yana yaşadıkları için kişiliklerini küçültülüyorlar…
Dışlamak Ya da Dışlanmak

Ben hem dışlanan
bir insanım hem de dışlayan.
Dışlanmaktan pek hoşnut olduğum söylenemez. Dışlamaktan da mutlu değilim
ancak bu kasıtlı olarak yaptığım bir şey değil. Varlığım veya başka birinin
varlığı ve bulunduğu konum başka birini dışlıyor. Bu olay kimsenin kasıtlı olarak yaptığı bir
şey değildir. Kasıtlı olarak yapanlarda var tabi ki. Çevremdeki diğer insanlara
kıyasla ben olabildiğince insanlar ile arkadaş olmaya çalışıyorum. Her ne kadar
kolay arkadaş edinemesem de önyargı kurmadan arkadaş edinmeye çalışırım. Herkes ile arkadaşlık kuramayacağımın bende
farkındayım ancak o ilişkiyi kuramasak bile denemek gerekir. 8. Sınıfa
gidiyorum ve sınıfımız tarafından dışlanan biri var. İsim vermeyeceğim. Çünkü
isim verirsem bu onu üzebilir.
Agresif bir kişiliğe sahip olduğu için sınıfımız onu
dışlıyor. Bence bunun nedeni Onun kendisini anlatamıyor olmasından
kaynaklanabilir. Sınıfımızın onu dışlaması kendisini kanıtlamasını
zorlaştırıyor. Aslında kanıtlaması gereken hiçbir şey yok ancak O kanıtlaması
gerektiğini düşünüyor. Bunun üzerine kendisini şiddet ve baskı kurma yolu ile
kanıtlamaya çalışıyor. Tabi ki bu yöntemde kimse başarılı olamaz. Çünkü şiddet
ile baskı kurmak insanda bir korku yaratır ve korkmaya alışınca da cesaretlenir
ve korkutan kişi artık etkisini yitirmeye başlar.
Aslında Onun bu davranışlarının sebebi bizleriz. Bunun
gibi birçok dışlanmış insanın sorumlusu da bizleriz. Çıkan sorunların sorumlusu
da bizleriz. Onlar hakkında önyargılı davranmamız veya bir ya da birkaç
özelliğini beğenmememiz Onları dışlayabiliriz anlamına gelmez ki. Daha çok kulaktan dolma sözleri iler onları
dışlıyoruz. Bu yaptığımız yanlışların başında geliyor bence.
Konu hep aynı yere geliyor ancak bunlar hayatın
gerçekleri. Birçok psikolojik rahatsızlığa sahip insan var etrafımızı da.
Birçoğunun sorumlusu yine bizleriz. Bunların sorumlusu insan egosu, kurduğu ego
manya.
Bir gün dışlanan bizde olabiliriz. Bu ihtimali hiç düşünmüyoruz.
Çünkü hep zirvede kalacağımızı düşünüyoruz. Birçoğumuz empati kurmayı bile bilmiyor.
Modernleşen bir toplumun içinde empati kurmayı bilmeyen, önyargılı insanlar
oldukça benim yazdığım bu paragrafların hiçbir anlamı yok.
Empati
kurmaktaki asıl amaç karşımızdaki insanın ne tür duygular hissettiğini anlamaktır.
Bence bu yol ile birçok tecrübe kazanılabilir ve birçok duygu yaşanılabilir. Tabi
ki empatiyi iyi yönde kullanmak çok önemli. Kötüye kullanmak nasıl olur dersen;
karşımızdaki insanı empati yolu ile hem üzebiliriz hem de mutlu edebiliriz.
Bulunduğu duygu durumunu ister iyi yöne ister kötü yöne çekebiliriz. Bu
söylediklerimin hepsinde empati etkilidir.
Kediler
Niçin kedilerin
nankör olduğunu düşünüyor insanlar anlayamıyorum. Böyle söyleyerek insanoğlu kendisinin ne
kadar bencil olduğunu ortaya koymuş oluyor zaten. Annesini bile hiçe sayarak yoluna devam edebilen
insanlar oldukça bu dünyada, kimse bana kediler nankör demesin lütfen. Zaten
içgüdü ile hareket eden bir canlıya nankör demek saçma, çocukça. Gülüyorum
böyle insanlara. Gerçekten nankör olan insanları seviyorlar ve onlar ile
arkadaş oluyorlar fakat bir hayvana nankör diyebilecek kadar komik
davranıyorlar. Daha ne diyeyim ki. Komik işte komik!
Her şey ipin ucu
bize değene kadar. İp bize değdi mi işte o zaman dünyaları yıkarız değil mi? İnsanlar
çıkarcı ve yalnız kendini düşünen canlılardır. Tabi ki annelerimiz hariç. Onlar
istisnalar. Bazı kendilerine anne deyip
ancak anne sıfatına bile layık olamayan insanlar var onlar da farklı türde
canlılar neyse.
Artık gençler
bile nankör. Arkadaşlık ilişkilerinde, aile ilişkilerinde her konuda onlar da nankör.
Üstelik nankörlüğün sonucundan ders almadan devam ediyorlar bu kötü şeye.
Acıyorum öyle kişilere.
Kedilere takılmış
bu lakap onların farklı tanınmasına neden oluyor. Birde kedi severlerinde
nankör olarak ün salmasına yol açıyor. Bende kedi severim ve evde iki tane
kedim var fakat ne ben nankörüm ne de kedilerim. Onlar sadece kişilikli oldukları için bu kötü
lakabı taşımak zorundalar. Köpekleri de çok seviyorum ancak bu küçüklüğümde
kaldı yani on ikili yaşlarımda kaldı. Şuanda on dört yaşındayım ve kedilere âşık
bir insanım ancak nankör değilim. Saygılar, Yasemin.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)